“`html
İSTANBUL’DA GREV GALİBİYETİ: METAL İŞÇİLERİNDEN BÜYÜK BİR ADIM
İSTANBUL – İşveren sendikası MESS ile metal sektöründe faaliyet gösteren Birleşik Metal İş Sendikası arasında yaşanan anlaşmazlık sonucunda yaklaşık 2 bin işçi greve gitme kararı aldı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘milli güvenliği tehlikeye attığı’ iddiasıyla yasaklamasına karşın, 1 ay süren grev işçiler açısından olumlu bir sonuç doğurdu.
Ülkemizde asgari ücretlilerden emeklilere, kamu işçilerinden metal işçilerine kadar herkes, tarihimizde bir ilki temsil eden büyük bir yoksullaşma süreci yaşıyor. TÜİK’in tartışmalı olarak duyurduğu enflasyon oranlarıyla birlikte, maaş artışları çoğu kesimde gerilime yol açarken, Birleşik Metal İş Sendikası yüzde 70’e varan zam oranları ile toplu sözleşmelere imza attı. Bu durum nasıl gerçekleşti?
2025 yılı itibarıyla temmuz ve eylül ayları arasında 5 milyona yakın memurun masaya oturması bekleniyor. Bununla birlikte, hükümetin uygulamaya koyduğu Orta Vadeli Program, ücretlerin baskılanacağı bir ortamı öngörüyor. Metal işçilerini ve genel emek hareketini bekleyen gelişmeleri Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı Özkan Atar ile değerlendirdik.
‘OVP ADIYLA IMF REÇETESİ UYGULANIYOR’
MESS’in düşük zam oranları, 3 yıllık sözleşme ve esnek çalışma dayatmalarına karşı Birleşik Metal İş olarak greve çıktınız. Hala devam eden bir grev var; ancak bu süreçte cesur kazanımlar elde ettiniz. MESS uyuşmazlığı sonucunda yaşanan en uzun grevlerden biri oldu. Bu durumu özel kılan unsurlar neler?
1980 sonrası MESS ile yapılan toplu iş sözleşmelerinde en uzun süreli grevler gerçekleşti. Bunlardan biri, yasaklamalar altında görünür hale geldi. Zira işçi hakları açısından bu duraklama döneminde grev hakkının önemi tartışılmaz. Ülkemizdeki yüksek enflasyon, alım gücündeki ciddi düşüş ve gelir dağılımındaki adaletsizlik, geçmişte hiç görülmemiş oranlara ulaştı. Dolayısıyla bu mücadele, işçiler ve bizler için büyük bir anlam taşıyor. İşçilerimizle birlikte bu hakları talep etmek için bir hazırlık sürecine girdik. Hükümet, OVP adı altında IMF reçetelerini yürürlüğe koyarak emekçilerin reel gelirlerini azaltma politikalarını uygulamaktadır. Bu nedenle pazarlık sürecinin zor olacağını düşünüyorduk ve bu doğrultuda hazırlıklarımızı yaptık.
Türkiye’de maaşlar konusunda bir hoşnutsuzluk olduğunu gözlemliyor musunuz?
Evet, kesinlikle. AKP hükümetinin ekonomik politikaları tüm emekçileri bu duruma getirdi.
‘BASKI ARTACAK’
Sendikalar ile işçiler arasındaki anlaşmalar, sokaklardan sosyal medyaya kadar geniş yankı buldu ve Türkiye’deki emekçi hareketlerine yeni bir umut ışığı oldu. Asgari ücret, emekli maaşları ve kamu emeklilerine yapılan zam oranlarına bakıldığında, birleşik bir mücadele mücadelesi sizce gerekli mi?
Evet, kesinlikle bu yolda ilerlemeye ihtiyaç var. İşçi sınıfının mücadelesi yükselişte. 2025 yılı için asgari ücrete yüzde 30, kamu emeklilerine ise yüzde 11, emeklilere ise yüzde 15’lik zam yapılması planlanıyor. Temmuz ayından itibaren 5 milyon kamu çalışanının maaşları belirlenecek, hemen ardından yaklaşık 700 bin kamu işçisinin toplu sözleşme süreçleri başlayacak. Eylül ayında ise yaklaşık 160 bin metal işçisinin MESS ile grup toplu iş sözleşmesi mücadelesi var. Bizim mücadelelerimiz, emekçilerin çetin süreçlerin başlangıcında gerçekleşti. MESS de bu aşamada oldukça katı bir tavır sergiledi. Hükümet de sürece açık bir müdahalede bulundu. Buna rağmen toplu sözleşmelerde kayda değer kazançlar elde ettik, grev yasakları ve baskılara rağmen.
2024 yılı itibarıyla yaşanan enflasyon ve hayat pahalılığı, 2025 yılı maaş artışlarında telafi edilmeyecek gibi görünüyor. Sermaye temsilcileri, 2025 buluşmalarında baskıyı artırmayı planlıyor. Bunun herkes tarafından bilinmesi gerekiyor.
Metal işçileri, bu katılığı bozan ilk adımı atmayı başardı diyebiliriz?
Kesinlikle. Üretim gücünü kullanarak önemli kazanımlar elde ettik. Her seferinde grev yasaklarıyla karşılaşıyoruz; fakat işçiler artık bu yasakları tanımıyor. Bu durum, gelecekteki mücadeleler açısından büyük önem taşımaktadır. Sermaye, ‘grev yapılamaz’ algısını benimserse, vereceği tavizleri vermekten kaçınabilir.
MUHALEFETİN ROLÜ
Gerçekten işçilerin hakları için gerekli koşullar mevcut. Mehmet Şimşek’in ekonomisi, vergi yükü ve gelir adaletsizliği ise tarihi rekorlar kırıyor. Böyle bir ortamda muhalefet partileri iktidar karşısında düşük ve etkisiz bir politika izliyor. Halk da büyük oranda sindirilmiş durumda. Bu durumu düşününce, metal işçilerinin iradesi sizce ne anlama geliyor?
Öncelikle, hakların verilmediğini almak gerektiği gerçeği ortaya çıkıyor. Bu durum, gerçekçi bir direniş ve örgütlü mücadele olmadan hakların elde edilemeyeceğini gösteriyor. Genel anlamda, örgütsüz işçiler arasında örgütlenme isteği artıyor. Ancak bazı sendikaların bu mücadeleleri desteklemediği de bir gerçek. İşçiler, gerçek anlamda sınıf sendikalarında örgütlendiklerinde haklarını elde edebileceklerini gösterdiler.
Türkiye’nin derin sorunları var. Ekonomik, sosyal, kültürel ve özgürlüklerin yanı sıra çalışma hayatı ile toplumsal yaşamda ağır sorunlar mevcut. Meclis’in içindeki veya dışındaki muhalefet partileri, toplumu kucaklayarak, gelir dağılımında adaletsizliği ortadan kaldıracak politikalar üretemiyor ve kaynakların paylaşımında yeterli adaleti sağlayamıyor.
Bundan belki de tarihsel bir sorumluluk doğuyor.
Ülke olarak üretim yapmamak ya da değer yaratmamak gibi bir durum yok. Türkiye’de üretim gerçekleşiyor ve ekonomi büyüyor. Ancak, üretilen değerlerin nasıl dağıtıldığı asıl sorun. Siyasi iktidar, gelir dağılımında adaletli bir paylaşımı sağlamadığı sürece, emekçiler şiddetli bir yoksulluğa mahkûm ediliyor. Muhalefet partilerinin bu konulara daha fazla önem vermesi gerekmektedir. İşçi örgütleri, sendikalar ve toplumda var olan kitle örgütleriyle güçlü bir işbirliği yapmak, dayanışmayı sağlamak adına büyük önem arz ediyor. Bu birliktelikleri gerçekleştirebilirsek, kazanımlarımız da artacaktır.
GREV YASAKLARI
İttihat ve Terakki hükümeti, 1909 yılında Tatil-i Eşgal Kanunu ile işçilerin grev yapmasını engelleyen yasalar çıkarmıştı. Cumhuriyet döneminde de işçi grevlerine yönelik yasaklamalar ve uygulamalar sıkça görüldü. 1982 Anayasası’nda grev hakkı temel haklar arasında yer alıyor. Ancak grev hakkının kullanımına getirilen sınırlamalar hâlâ tartışma konusu. Son grev yasakları ise Birleşik Metal İş Sendikası’nda görüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir gecede çıkardığı kararnamesiyle grevleri yasakladı. Peki bir ülkede neden işçi grevleri yasaklanır?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süre önce sermaye örgütlerinin toplantısında, ‘Biz grevleri sizin menfaatleriniz için erteliyoruz’ diye belirtmişti. Bu ifadede her şey gizli. 12 Eylül sonrasında o dönemin Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu yetkilisinin, ‘Artık gülme sırası bizde’ ifadesi ne anlama geliyorsa, Erdoğan’ın söyledikleri de aynı anlama geliyor. Mücadelemiz ve elde ettiğimiz kazanımlar, tüm baskılara karşı ayakta kalacağımızı gösteriyor.
‘EMEKÇİ SINIFLARA IŞIK OLACAK’
TÜİK’in resmi verilerinin güvenilirliği, işçilerin aldığı ücreti de etkiliyor. Artış gösteren emekçi yoksulluğu toplumda nasıl bir stres yaratır? Siz işçilerde gözlemlediğiniz duygular nelerdir?
Sürecin kazanımları ve direnişin kararlılığı, tüm işçi sınıfı için önemli bir katkı sağlıyor. Emekçi sınıfa bu yolculukta ışık olacağını düşünüyorum. Metal iş kolundaki mücadelemiz, diğer toplu sözleşmelere de destek verecektir.
Sendikalar, bu süreçte ne derece liderlik edebilir?
‘Sermaye yanlısı, emek karşıtı politikalara karşı iktidara karşı durabilecek mi?’ bu kritik bir soru.
Duramazsa,
OVP halkı ezmeye devam edecektir.
Sendikalara karşı bir öfke artışı söz konusu değil mi?
Böyle bir sonuç doğabilir. İşçiler, her şeyi sendikalardan beklememeli; özellikle sermaye ve siyasi iktidar karşısında duramayan sendikalar için bu geçerlidir. Tabanda güçlü bir sınıfsal örgütlenmeye ihtiyaç var. Bu süreçte MESS’e karşı, grev dayanışması için 30 bin üyemizle 140’tan fazla fabrikada dayanışma eylemleri gerçekleştirdik. Sendikamız, güçlü bir dayanışma göstererek içten bir mücadele yürüttü. Kazanımlar, bireysel örnekler olmaktan çıkıp sınıfın ortak kazanımlarına dönüştü.
‘SERMAYENİN SALDIRISI DEVAM EDECEK’
Daha zorlu günler önümüzde olabilir.
Sermayenin baskıları devam edecektir. İşçi sınıfı ve tüm emekçiler, örgütlülüklerini bu zorluklara göre güçlendirmekle yükümlüdür. Aksi takdirde, sermaye saldırıları daha da sertleşecektir.
Birleşik bir işçi mücadelesinden mi bahsediyorsunuz?
Kesinlikle. İşçi ve emek örgütleri, siyasi iktidara karşı demokratik itirazda bulunarak, kamuoyunu bilgilendirmek ve sermaye hükümetinin saldırılarını durdurmak zorundadır. Eğer bu karşı duruş kitlesel şekilde gerçekleştirilebilirse, birleşik bir mücadele ya da genel grev gibi her türlü hazırlık gündeme alınmalıdır.
“`